Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Mart 2012 Perşembe

Fedakarlık

Mutlu olmak ya da mutlu etmek için birbirlerine sayısız fedakarlık yapar insanlar. Mesafeler hiçe sayılır, söylenmek istenilen gerçekler sırf karşı taraf o an kırılmasın diye derinlere bırakılır. Ya da tam tersi olur. Heyecanla söylenmek istenilenler anlatılamaz, tepkilerden korkulur sır olmaya mahkum edilir. İki tarafta net olamaz birbirine. Fedakarlığın tek taraflı yanının farkına varıldığındaysa da yapılan birçok şeyin boşuna olduğu öğrenmek hem insanı yorar, hem de tahamülleri azaltır. Keşkeler ve pişmanlıkların kargaşasından galip çıkmaz ve kalp alır en derin yarayı.

2 Kasım 2011 Çarşamba

Başı Sonu Aynı

Bir şeyi ne kadar istediğine bağlıdır, kaderin. Bazen görülen rüyaların bizi yanıltmasını isteriz. Kaderimizle çelişir, rüyalara isyan ederiz. Anlam katan biri olsaydı farklı olurdu desek de karşımıza çıkan anlamlı olduğunu düşündüğümüz ilk kişiyi sevmek, onunla mutlu olmak isteriz hep. Her şey çok güzel giderken, sonu düşünmeye başlarız, anları yaşamaya çalışırken.. Çözemediğim şeyler var sen deyle başlasa da hikaye, gözlerindeki ışıktır sana umut veren. Yatağa mutlu girebiliyorsan eğer, aklınla kalbin aynı yoldadır, doğru yoldadır. Böyle düşünürsün, elinde olmaz. Elini tuttuğunda sanki hiç bırakmayacakmış gibi, kalbine dokunduğunda heyecanının sesi. Gözlerine baktığındaysa, kendini görmek gibidir aşk. Kadınlar detay sever ama aynı zamanda bir erkeği de detaylarla kendinize aşık edebilirsiniz. Önemsiz gibi gözüken şeyler anlamlarını sonradan alır çünkü. Aslında bir akordiyonun sesinde yüklüdür anlamlar; müzikle aşkın dansını yansıtırlar bize. Senin tüm engellemelerine rağmen, kalbin kendine dokunmasını ister ondan. Kalp akılda kalsa da, bir insana inanmak sevgiyle eş değerdedir ve sevgi ihtimaller olmadan inanmaktır. İki arada bir derede kalmak yerine, o derede boğulmayı tercih edersin. Aşk da gurur olmamalıdır ama yapamadıklarımız ile yapmadıklarımız arasındaki farka gurur denir.. Bazı şeylerin iyi ki olmadığını zaman anlatır insana diye avutursun kendini! Ama herkes bilir ki; ne istedigini bilmezsen, mutlu olamazsin.

9 Eylül 2011 Cuma

ANLAMLAR

Hayatımızdaki çoğu şeye anlamlar yükleriz hep. Biz büyürken o anlamlarda büyür, güzelleşirler. Aslında güzelleşmeye çalışırlar; çünkü bazı şeyler sadece fotoğraflarda anlamlı kalır. Yıllar sonra baktığımızda o fotoğraflaraysa, ancak öyle anlarız zamanında değer verdiğimiz insanların şimdilerde hayatımızdan çıkıp giden ve bir daha geri dönmeyenler arasında olduklarını. Bir insanın gülüşü aynıdır, anlamları farklı olsa da. Yapmacık gülüşleri bir kenara bırakırsak, doğal çekilen fotoğrafların çoğunda insanlar genelde hep aynı gülerler. O gülüşlerin anlamlarını bilmek içinse, o insanı uzun bir zaman aralığından beri tanımış olmanız gerekir derler. Ama bazı insanlar vardır; sizin bir bakışınızla ne demek istediğinizi, ne düşündüğünüzü, nerede olmak istediğinizi rahatça anlayabilirler. İşte bu insanların sizi ne kadar zamandır tanıdığı önemli değildir,çünkü hislerin birbirleriyle dans edişi anlamları ortaya çıkartır. Bazen anlam kargaşası yaşarız, acaba doğru anlamları mı yüklüyoruz diye ikilemde kalırız. Bunun nedeniyse kaybetme korkusudur ve bazılarımız bunu kendine bile itiraf edemez. Kaçarken arkasına baktıklarıyla yaşarlar hayatlarını. Geçmişte yarım kalan hikayelerini mutlu sonla bitirmek isterler, ama hep geri başa dönerler. Yanlış anlamlarında doğruyu ararlar inatla..

28 Haziran 2011 Salı

Sonu Belli Olsa da

Son bir senedir hissettiğim o berbat hisler bu gece tavan yaptı bir anda.Boğulmak üzereyim sanki, aklımın karışıklığında. Aslında havanın sıcaklığı değil beni terleten,başka bir şey bu.Dilim varmıyor yazmaya, cesaret edeniyorum sanırım. Ama korkmuyorum yenilmekten,kaybetmekten.. Hislerime fazla güvendiğimden kaynaklanıyor belkide bu durum. Adeta yokuş aşağı değil, tam tersine yürüyorum hayatı. Ellerimden kayıyor yavaşça,acıtırcasına. Yoruldum artık, çok yoruldum. Bazen vazgeçmek istiyorum her şeyden,herkesten. Ama yine başa dönüyorum, hikayenin en başına. Sonu belli olan hikayelerin, kaybeden bir kahramanı oluyorum hep. Dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyorum. Umutsuzluğu sevmem ben, hiçbir zamanda umutsuz olmam. Çünkü umut hep vardır, en azından hayalleri vardır. Her kaybım yeni bir yol, yeni bir hayal veriyor bana. Ve yine peşlerinden gidiyorum,umutla. Öğrendiğim en güzel şeyse; hayal kurmak çok güzeldir, yokuşta gitsen bile.

12 Mayıs 2011 Perşembe

Hata

Ellerim bağlı,susmak care değil. Konussam kolum kırılır, kaderle bir oyun oynuyorum sanki.Kendimle çelişir, doğruyu ayırt edemez oldum.Kalbimse bu sefer mantığıma hakim oldu. Ya da her şey birbirine girdi. Gördüğüm rüyaların tersi cıksa keske, eskiye dönebılsek yenıden.Mutluluk yakınken, okyanusta kaybolmuş bir şişe içindeki mektuba dönüştü. Umutlarım, hayallerim hepsi yok oldu. Yerli bir oldu. Yarını düşünürken, bugunu unuttum. Tercihlerim kayboldu, ben kayboldum. Bir çıkış yolu arasam da, artık cok geç sanırım. Dilim mahkum, bedenim çaresiz. Kendimi değiştirmem gerek. Hatalardan ders almak gerek. Uzun ve yalnız bir yoldayım, sonu gözükmesede benim hala son kalan bir umudum daha var.

29 Nisan 2011 Cuma

Korkarsan Eğer

Seni yarı yolda bırakanlar aslında onlar değil, geçmişin, yaşadıkların. Kime güveneceğini düşünmenin sorumlusuysa sen değil, onlardır. Sırf geçmişte yaşadıklarımız yuzunden guven problemi çekeriz. Buna sebep olan kendimiz olmasak bile, onların hatalarını gelecekte, bambaşka insanlarda yaşar, hayatı öyle sürdürmeye çalışırız. Bir günse biri gelir hayatınıza, her şeyiniz neredeyse aynıdır. Her yere birlikte gidersiniz, aynı anda aynı şarkıları birbirinizden habersiz dinler, aynı anda aynı şeyleri hiç olmadık zamanlarda söylersiniz. Ortak hobilerle daha da cok bağlanırsınız ona. Tam her şey cok guzel gıderken aniden içinizi bir korku alır. Kaybetmek üzerine yazılmış şarkılar daha da arttırır bu korkuyu. Geçmişte yaşanan tüm yarı yolda bırakılma anıları tekrar hatırlanır, acaba yine aynı şeyler mi olacak dersiniz kendi kendinize. Hafızalarda kalmış pişmanlıklar ile yola devam etmeye çalışsanız da kafanızdaki sorulardan ve aptal kuruntularınızdan kurtulamadıkca, kaybetme korkusuyla bambaşka birini istemeden de olsa yine kaybedersiniz.

14 Nisan 2011 Perşembe

Ya Bitince Her Şey?

Kimi zaman geçmişteki dostlarımızı düşünürüz. Acaba onlarda hala bızı dusunuyor mu dıye. Bir rakı şişesindeki son demleri onlarla anıp,avunmaya çalışırız soru işaretleriyle. İleride tekrar bir araya gelir miyiz, hayat tekrar bızı bır araya getirir mi? Yoksa koyulan üç noktalara mı bırakarız zamanı? Yaşarken anlayamayız belki verilen değerleri, göremeyiz fedakarlıkları. Aşkı ile dostları arasında kalmaksa en zorudur hayatın asıl gerçeği ve son sınırı. Eğer o sınırdan başarılı bır sekılde gecersen ne mutlu sana, hem aşkını hem de dostlarını bır arada tutabilirsin. Ama eğer o sınırda gitgeller yaşıyorsan, işte asıl pişmanlıklar ayrılığın son aşamasında başlıyor demektır. Denge kuramadığın dengesizlikler arasında kaybolur gıdersın coğu zaman. Kendinle çelişir, sitemkar bir şekilde kararlarını gözden geçirirsin ama asla bilemezsin aşkın gelip giderken dostlarının bırer bırer zamana yenik düştüğünü. Onlar yenik düşerken belki sen mutluluğunu kutlarsın en mutlu günlerinmiş gibi düşünür, hayata meydan okursun. Peki ya ayrılınca? Ya bitince her şey?

7 Nisan 2011 Perşembe

Kader

Bazen yaptığımız secımlerın sonuçlarına katlanmak zorunda kalırız. Bir çıkış yolu arasak da seçimlerimizin kaderine boyun eğeriz. Bekleriz uzun zaman, belki bir çıkış yolu buluruz diye ama o çıkış yolunu beklerken coğu şeyi kaybederiz aslında. Umut ışığını görmek isterken, bir geminin suya batışı gibi yavaş yavaş yitirilir bütün hayaller. "Bir insan seviyorsa, sonuna kadar beklemelidir'' diyenler bilmezler zamanın ne kadar da hızlı ve acı vererek gectığını. Bilmezler aşkın tek taraflı duygularını ve yalnızlıklarını. Aslında onu beklerken, sen çoktan kabullenmişsindir kaderini. Zamanı geri almak ıstediğindeyse sanki hiç görmek istemediğin bir rüyadaymış gibi hissedersin kendini. Ya da hiç yazmak istemediğin bir hikayenin yanlış kahramanıymışsın gibi rol yaparsın, kimseler bilmesin diye. Kadere inanmasanda,karşı cıksanda kadere yenik düşer ruhun, söyleyemediklerine yanarsın tek başına.

22 Şubat 2011 Salı

Yanlış İnsanların Yalnız Adamı

Karanlık bir odada yatağında sessizce yatıyordu. Üzerini sıkıca örtmesine rağmen, o hala çok üşüyordu. Gecenin karanlığını aydınlatan şimşekler ve gecenin sessizliğini bozan yağmurun camlardaki kasvetli sesi onu daha da çok korkutuyordu. Korkularını yenmeyi öğrenemeyen adam çareyi başını yastığının altına saklamakta bulsa da, camlarda oluşan çirkin siluetlerin çığlıklarıymış gibi duyuyordu o derinden gelen sesleri. Terkedilmiş ruhların, yalnızlıklarını teker teker anlatırcasına haykırıyordu adeta gökyüzü. Tek başına olmasıydı belkide onu bu kadar korkutan ve acı veren. Hastalığını unutturup, yalnızlığına kahreden. Çünkü kalabalık ve şevk dolu geçen hayatının son dönemlerinde cok yalnız kalmıştı. Bugün varolup, yarın olmayan insanlar arasında gecen ömründe ilk defa kendini bukadar çaresiz hissediyordu. Ölüme giderken yalnızdı, hem de çok yalnız. Dostları, akrabaları, arkadaşları hiçkimsesi yoktu yanında. Yanlış insanların, yalnız adamıydı artık o.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Ağırdan Satarken..

Bazen yazıp yazıp sileriz. İçimize atarız, söylemek ıstedıklerımizi, duygularımızı. Farklı farklı hayatlar kurarız en derinlerimizde. Belki de gecenin bir vaktinde kalkar ve o içimize attıklarımızı düşünürüz. Kendimizi en güzel şekilde kandırırız. '' İyiki konuşmadım onunla '' , '' Bu sefer ilk o yazsın.'' , '' O yazmadan asla '' gibi cümleler kurarız. Ağırdan satma işlemi başarısız olunca da keşkelere ve pişmanlıklara sığınırız. Oysa karşı tarafın ne düşündüğünü, ne istediğini asla öğrenemeyiz. Gurur mu aşk mı paranoyası içinde, kaçıp kovalananları oynamaya çalışırız. Oysa kaçarken arkamıza bakmayı hep unuturuz. Ya kovalamazsa; hesabını hiç düşünmeyiz. Önümüze bakarken cebimizden düşenleri farkedemeyecek kadar aptal oluruz.
Pişmanlıklarımızdan dersler cıkaracağımıza, hep sınıfta kalıp aynı dersi almaya devam ederiz.

4 Şubat 2011 Cuma

Kıskançlık ile Ayrılığın Denklemi.

Kim daha kıskanç? Erkekler mi? Yoksa kadınlar mı?Kıskançlık cinsiyete göre değil, karaktere göre endekslidir aslında. Birisi tarafından kıskanılmak her insanın hosuna gıder. Tabii bunun dozu fazla kacarsa, iş farklı durumlara sebep olabilir.Ayrılıklar getirebilir bazen, ufak tefek bir olay büyür, büyütülür. Aslında hiç söylemek istenmeyen ama o sinirle ağızlardan çıkan kırıcı kelimeler, yorar karsımızdakileri .Ağır gelen o kelimelerin altında eziliverirler hiç ummadıkları anlarda. Pişman olup, kırılan kalpleri onarmak istediğimizde ise, hep ertesi günü bekleriz. Sıcağı sıcağına üzerlerine gitmememiz için olayı bilen dostlarımızdan tavsıyeler alırız. Peki o bir günde, görüşülmeyen o günde, o ne yapar? Tek başına, belki evin bir köşesinde, belki de bir deniz kıyısında. Düşünür insan,neden dıye. Geçmişi getirir aklına ,hayaller, anılar, fotoğraflar tüm olup bitenler.. Dozunu ayarlayamadığımız küçük bir kıskançlık bir anda kocaman bir sorun halini alır. Mutsuzluğun sessiz çığlıklarını ise kulaklarımızda değil, kalbimizde hissettirir bizlere. Kırılan bir kalp, karışık bir akıl, loş bir ışıkla, alkolün damarlarında dolaşmasıyla avunmaya çalışır iste o bir günde. Ve sen ondan uzakta, elin telefonda ama aklında pişmanlıklarınla arayamazsın onu. Bir günün ardından ise,ona gidersin affedilmek umuduyla. Belki seni affeder ama asla unutmaz,unutamaz bir şeyi. Ya bunun tekrarı olursa? Ya yeninden aynı acıları çekersek?Bu sorular artık onun aklının bir köşesinde olacaktır hep. İşte kıskançlığın ağır basıp, ayrılık ile kurduğu denklem de böyle bir şeydir.

16 Ocak 2011 Pazar

16.01.2011

Kucukluğumden beri her doğum günüm ya sömestr tatiline ya da sınavların en yoğun olduğu döneme denk gelir.Bu yüzden cok nadirdir kutladığım doğum gunlerı.Haftasonunu yalnız geçirdim.Malum final haftası ders çalışmaya çalıştım!İnsanın doğum gununde ders çalışması gercekten cok sinir bozucu bir durum..Dün geceden beri bir sürü kutlama mesajı ve telefonlar geldi.Hepınıze tekrardan cok teşekkür ederim.Çok değil yaklaşık 2 saat once işletme çalışırken upuzun bir mesaj geldi telefonuma.Mesaj özhan'dandı.Tanıştığımız ilk günden bugune kadar ki olan herseyı özetlemiş adam.Şu ana kadar aldığım en guzel mesajdı belki de.Sonra bi anda kapı caldı.Karanlığı mumları yakılmış güzel bir çikolatalı pasta ve özhan'ın o beyaz yüzü aydınlatıyordu.Tabı ben şok oldum,mutlu da oldum =)İşte bir doğum gunumde böyle geçti.Ev arkadasımla,dostumla,kardeşimle..Yeni bir yaş umarım cok güzel günler getirir.Arkama dönüp baktığımda iyi kötü bir sürü anı,hayatıma girip çıkan,girip de çıkmayan nice nice insanlar oldu.En zor anlarda en sıkıştığım ya da hiç beklemediğim anlarda öyle güzel dostluklar edinmişim ki,karamsarlığa kapıldığım her anımda bunu düşünmek bana hep huzur verdi ve vermeye de devam ediyor.İyiki varsınız,umarım hep mutlu olursunuz ve hayatımdan asla çıkmassanız..

12 Ocak 2011 Çarşamba

Oyun

Sadece bir gece varsın sen.Herşey cok guzel giderken,güneşin doğmasıyla yok olursun bir anda.Diğer geceyi beklerım,belki tekrar gelirsin diye ama yine yoksun.Aslında düşüncelerimi okumana yorarım ben bu olayı.Düşündüklerim,düşündüklerin olunca herşey bir anda karışıveriyor ister istemez.Günler geçer ve hiç ummadığım bir anda yine karşımda belirirsin.Sanki araya hiçbir şey girmemiş gıbı,kaldığımız yerden devam ederız ıkımızın dengesiz hayatına.Dengesizlikler terazisinde ağır basmayanları oynarız hep.Hayallerinde kaybolduğun anlarda ise,bir şehir kurarsın kendine.Bazen o şehrin sahibi,bazen de o şehrin en ağır hizmetkarı olursun.Yine de itiraz etmezsin,haykırmassın Tanrı'ya.Sadece hayallerinde,farklı insanları oynarsın.Tıpkı o geldiğin gecelerde oynadığın gibi.

21 Kasım 2010 Pazar

Kaybeden Kim Olur?

Hatalar olgunlaştırır ınsanları.Ama o hataları sureklı tekrar etmek,karsımızdakını kırmak senı olgunlaştırmaz aksıne daha da küçültür.Bazen aslında hiç istemediğimiz şeylerı karsımızdakı ınsana düşünmeden söyleyeriz.Kendı duşen ağlamaz modunda hernekadar pişman olsak da umursamıyormuş gıbı davranırız çoğu zaman.Peki kaybeden kim olur?Umarsamıyormuş gıbı davranıp da aslında onu deli gibi seven mı yoksa o sözlerin altında gururu kırılan ve yaşanılanları düşünüp kendını kahreden mı?Kaybeden aslında aşktır,sevgidir.Bız sadece kendımızı dusunuruz.Kendı bencilliğimizde kaybolur geri kalan herşeyi hiçe sayarız.İnsan bazı lafları ederken o laflarının sonuçlarının nereye gıdeceğini hesaba katmalıdır.En azından tahmın edebılmelıdır.Boşyere kırılan kalplerın,geçmişte yaşanılanların ve birlikte kurulan hayallerin değersiz olmadığını unutmamalıdır.

23 Ekim 2010 Cumartesi

Gece

Bir geceyle insanın hayatındaki her şey bır anda değişebiliyormuş.Ben belkı de bunu daha yenı öğrendım.Bazen o gece yaptığımız anlık bır şey,geceyi mükemmel kılarken,yaptığımız basit bir hata,hayatlarımızı derınden etkılıyebılıyormuş.Geçmişte yapılan hatalardan ders almak gerek.Sonra karanlık bır odada tek basına otururken bır seyler karalayıp,içindekileri farklı yollardan anlatmaya çalısırsın ya da sadece kendını kandırıp hıcbır şey soyleyemezsın.

3 Ekim 2010 Pazar

Yine,yeniden..

Vay be buraya bir şeyler yazmayalı ne kadar da uzun zaman olmuş..Bu gece,uzun bır aradan sonra yıne yazmaya karar verdım.Son yazdığımdan beri hayatımda bir çok şey değişti.İlk olarak kardesım dedığım Özhan ile Balçova'da eve çıktık.Ardından hazırlığı bıtırip,bölüme geçtiğimizi öğrendik.Her şey cok guzel ilerliyordu,mutluydum.Sonra bazı istemediğimiz olaylar ard arda meydana geldi.Bunlar ne acaba dıye düşünmeye gerek yok.Unuttuk artık ya da unutmaya çalışıyoruz.Geçmişi bırakıp,geleceği düşünmek zorundayız çünkü.Değer vermek,almak okadar güzel bir şeydir ki,sıze gercekten değer verenlerı asla hayal kırıklığına uğratmayın.Her şey unutulur ama hayal kırıklıkları derinlerde kalır.Sız hernekadar unutmak ıstesenız de,unutamazsınız çoğu zaman.Şuan yalnızım evde,kafamı dınlıyorum.(aman özhan duymasın)Şaka bır yana yalnız kalmak gerçekten huzur verıyor ınsana.Sanırım bugunluk yeter,daha fazla konuşup kafaları şişirmiyeyim.Bu arada yalnızlık huzur verır ama dostunla iki muabbet etmek sana huzurdan cok mutluluk verır.Bu yuzden özhan gel artık evıne,yolunu gözler oldum burda!! =))

7 Haziran 2010 Pazartesi

İnanmak.

Küçük değişimler bazen seni mutlu eder.En olmadık zamanda tam da umutlar yavaş yavaş
tükenmek üzereyken bir dostun çıkar karşına ve ''her şey güzel olacak, sıkma
canını'' der sana. Gece yatağına girdiğinde hertaraf sessizliğe
bürününce, düşünürsün sen, acaba gerçekten her şey güzel olacak mı
dıye. Uyursun aniden, gördüğün rüyaların etkisiyle de uyanırsın sıcacık yatağından ve
''evet aslında her sey güzel olabilr'' dersin kendi kendine. İşte hayatındaki ilk değişiklik de bu olmalı. İnanmak..İnancını asla yitirme ve unutma bir gün her
şey gerçekten güzel olacak..

2 Haziran 2010 Çarşamba

Hayat ol(mak)!

Susmak en doğrusudur bazen,zaman nasıl olsa unutturur her şeyi.Hissedilenlerse sineye çekilir,acı çekerek, yavaş yavaş..Bazen küçük bir çocuğun temiz bir kalbine ihtiyaç duyarız,her şeye yeniden,en başından başlayabilmek için..Hayatın anlamını bir insanda bulmak acaba ne kadar doğrudur?Hiçbir kimsenin,hayatın anlamı olamayacağını bilmek,üzüntü mü verir yoksa küçük bir tebessüme mi sebep olur?.Aslında hayat kimse olamaz.Ama o hayatı renklendiren bazı insanlar vardır..Arkadaş,dost,sevgili hiç farketmez..Sen her yere düştüğünde,o ınsanlardan biri elini sana uzatır ve yerden kaldır.O insanlar,seninle her şeyini paylaşır hem de karşılık beklemeden.Onlarla gülersin,onlarla ağlarsın.Bazen de sen ağlarken,bir anda onlar güldürür seni.İki farklı duyguyu aynı anda yaşatırlar sana.Hani hava güneşliyken aniden hafif bir yağmur düşer ya gökyüzünden,sonra bir anda kaybolur ve sende multu olursun.İşte bu da öyle bir şey aslında.Ikı farklı havayı birlikte yaşarsın.Sen en iyisi gökkusağının renklerıne,yanı hayatındakı renklere önem ver.Hayat o renklerden oluşur ve bu yuzden kımse hayat olamaz.Çünkü hayatın ta kendisi aslında sensindir..

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Serkan Ergezer

Bu yazıyı gercekten içimden geldiği için yazıyorum.Bir adam düşünün her şeye olumlu bakan,daima cevresındekı ınsanların iyiliklerini dusunen ve asla pes etmeyen..Bir adam düşünün,kendi zor zamanlarında bıle dostlarına tavsıyeler veren,sıkılmadan onların dertlerini dinleyen,yol gösteren...Kısacası adam gibi adamdır Serkan Ergezer.Belki bırlıkte cok zamanımız olmadı ama hayatımda tanıdığım en pozitif insandır kendısı.Evet cok zaman gecıremedık fakat onunla olduğum her anda yeni bir şeyler öğrendım ondan.Düşünceleriyle,içtenliğiyle ve bana gösterdiği samimiyetiyle hayatımda önemli yer edindi.İkimizde mutluluğu kovalayıp durduk aylardır.Sanırım o aradığı seyı şu gunlerde buldu.Gercekten onun adına cok sevındım ve emınım pişmanlık duymayacaktır.Herzaman iyiki olmuş diyeceğine tüm kalbimle inanıyorum.Umarım onun bu ilişkisi, güzel günlerin en güzel habercisi olur.İyiki hayatımdasın kardesım benım..

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Sayfa 1,2...

Gece, şiddetini kesmeyen yağmurun sesi, güneşin doğuşuyla birlikte yerini kuşların neşeli cıvıltılarına bırakmıştı. Gökkuşağının o güzel görüntüsü, ağaçların yapraklarında ki yağmur damlalarıyla tam bir uyum içerisindeydi. Baharın getirdiği umut ve doğayı mutlu eden güneş ışıkları, bembeyaz duvarları olan küçük ama huzur dolu bir odanın penceresinden içeriye girmekteydi.
Odada tek başına bir masaya oturmuş,önundeki kağıda durmadan bir seyler karalayan bir adam vardı.Acaba kime yazıyordu,soluk bile almadan o yazdıklarını?Aklınıza ilk olarak ailesine ya da sevıgılısıne yazabileceği gelse de,aslında o kendıne yazıyordu o yazdıklarını..Son yıllarda hayatı öyle kötü geçiyordu ki artık isyan etmeye başlamıstı ve söyleyemedıklerını kağıtlara döker olmustu.Kağıtlar her geçen gün artsa da,onun içinde var olup bitenler kadar ağır değildi.Canını acıtan bu duyguları kağıtlara dökmek onu bir nebze olsun rahatlatıyordu.Umudunu yitirmemişti fakat umutsuzluğun denizine de cok yakşlaşmıştı bu son zamanlarda.Dınledığı aşk sarkılarına farklı bedenler ekleyip,hayaller kurmak...Belki de mutluluğun sadece o şarkılarda olduğunu düşünmek.Ruhunu teslim alan bu duygulardan kurtulmak ıstıyordu ama bu onun için hiç kolay değildi.Çunku uzun zamandır hissetmediği bir duyguyu,kendı bedenınde bambaşka birine karşı hissetmeye başlamıstı.Sanırım bunun adı da aşktı...

11 Mayıs 2010 Salı

Kaybolmak

Her şeyi denedim ama olmadı,olmuyor..Pes etmek bana yakışmasın
ama sanırım başka bir çare yok.Mutlu olmak,sensiz olmak derken
arasında bir anda kaybolmak.İşte öyle bir kayboluyorum ki ben, benliğimden eser kalmıyor,dengesizleşiveriyorum hiç olmadık zamanlarda.Aslında öyle birileri yok hayatımda ama bazen ihtimaller çıkıveriyor karşıma.Bir şeyler hissetmek istiyorum fakat emin olamıyorum ne onlardan ne de hislerimden.Adları ihtimallerden öteye gitmıyor.Bense kendi dengesizliğimde dans ediyorum tek başıma,müziğin sonunu bile dusunmeden.Bir tek ben değilim bunları yaşayan,vardır bana benzeyen birkaç insan.Sadece dile getirmek zordur hissedilenleri.Bu yüzden kendılerine bile itiraf etmekten kaçınır onlar.Keşke herkes mutlu olsa,nedendir tüm bu zorluklar?

18 Nisan 2010 Pazar

Aşkın Işığı.

Aşkın ışığında kaybolmak...Kendinize göre tam istediğiniz birini bulmak çok zor olsa da,bazen hiç ummadığınız bır anda ummadığınız bır yerde öyle birileri karşınıza çıkabilir,tabi azıcık da olsa şansınız varsa.Buna ister şans deyın,ister kader.İşin sonunu getirip mutlu olabilmek,artık size kalır.Kafanızdaki soru işaretlerini gidermenin en iyi yolu ona karşı herzaman açık olmaktır.Bu açıklığı sağlamak ya da bunu sağlamak için uygun ortamı,zamanı bulmak güç olsa da,denemekten asla korkmayın.Eğer korkarsanız ve güveninizi kaybederseniz,bu da istenmeyen durumlarda kalmanıza sebep olabilir.Genelde erkekler ilk adımı kızlardan bekler,kızlarsa erkeklerden.Kızın ışık vermesını beklerken,zaman cabucak gecebılır coğu zaman ama o ışık bazen cok geç verilir bazense hiç verilmez.Umudu kaybetmemek lazım.Doğru zamanda doğru yerde olmalı her şey.Pişmanlıkların ve keşkelerin yaşanmaması için.Rededilme ve ''acaba onu tamamen kaybeder miyim?'' korkuları vardır her iki tarafta da.Çoğumuz bunları kendımıze bile zor ıtıraf ederken,dışarıya karşı dürüst olmak elbette bıraz güçtür.Eğer gercekten sevgi varsa,bir şekilde siz istemeseniz de meydana çıkar tüm olup bitenler.Ama önemlı olan ışığın rengidir.Kızların yeşil ışığı yakmaları bence zor olmalıdır.Kırmızı herkese yanar.Önemlı olan erkeğin farkı yaratabılmesıdır.Bu farklar sayesınde mutluluk olur.Ama iş yeşil ısığı yaktırabilmektir.Yeşil ışığı herkese yakan basit kızları bir tarafa bırakmak gerek.O ışık bu kadar kolay yanmamalıdır.Erkeğin farkı yaratıp yeşil ışığı yaktırması belli bir süre almalıdır.Çaba sarfedilmeli,emek harcanmalı ve değer verilmelidir.Çabuk yanan ışık kımselere tat vermez.Bu yüzden sabretmek gerek,mutlu olmak,huzurlu olabilmek için...

15 Nisan 2010 Perşembe

Soru İşaretleri Olmasa Ayıp Olur mu?

Arkadaşlarımız,dostlarımız ne kadar da çabuk değişiveriyor.Sanki onları hiç tanımamışız gibi...Hiç ummadımız anlarda,hayatımıza onlarca insan giriyor.Tabi hayatımızdan çıkan insanlarınsa haddi hesabı yok.''Gerçek dostluk nerede?'' dıye soruyor insan kendı kendıne.Çevremizdeki insanları doğru seçmemiz gerekir.Bazı yanlış insanlar,sizleri geri dönüşü olmayan yanlış şeylere sürükleyebilir.Siz pişman olsanız da artık iş işte geçer ve kontroldan çıkabılır çoğu şey.Sonunda da mutsuzluk,soru işaretleri ve yalnızlık elinizde kalanları oluşturur.Evet işte budur abi dıyebilmek zordur fakat umudu asla yitirmemek gerekir.Bir yerlerde bazı şeyler daima doğrudur.Mesele onları bulmak!Son bırkac yıldır''hayattaki beklentin nedir?'' dıye soranlara,sadece mutlu olmak dıyorum.Mutlu olmak...Nasıl?Ne zaman? Nerede?.Ne kadar çok soru işaretleri var değil mi?Bu soru işaretleri arttıkça sorunlar büyüyor,engel olamıyor insan.Acaba soru işaretleri olmasa daha mı çok mutlu olurduk,çok merak ediyorum.

11 Nisan 2010 Pazar

Sustuklarım Büyür İçimde

Gripin'in harika bir şarkısının,Sustukların büyür içinden,adını bıraz değiştirmek istedim bu gece.Bazen içime atarım dusunduğum,söylemek isteyip de söyleyemediklerimi.Bu herkes de olan normal bir şeydir aslında fakat içimizdekiler bazen acı verir bizlere.Ama onlara katlanmak zorundayızdır çoğu zaman.Düzen bozulmasın,her şey olduğu gıbı yolunda devam etsın dıye.Bu durumda olmak gerçekten berbat bir duygu.Arada sırada aklına gelse de içini dökmek herkese,her şeye karşı ama sonradan vazgeçersin sırf onlar mutlu olsun dıye.Bırının bir başkası hakkında yalanını yakalarsın ama diğerine bunu söyleyemessin.Alakasız bir kişiden bi arkadaşınla ilgili bir şey öğrenirsin fakat öğrendiğin şeyi asla arkadaşına soramazsın.Ya da bir insana aşık olursun sırf ilk tecrübenden dolayı bunu ona itiraf edemessin.Hep içine atar durursun,zararını onlar değil sen görürsün herzaman.Keşke içimizdekileri olacak olanlara rağmen birbirlerimize söyleyebilsek.Belki de mutluluk burada,içimizdekileri herkese,her şeye rağmen itiraf edebilmekte.''Mutluluk nerede Anıl?'' diyen arkadaşlara gelsin bu yazım.

27 Ocak 2010 Çarşamba

Mutluluk,Dostluk...

Okulun başlarında,herkes farklı arayışlar içerisindeydi.Kimileri yeni arkadaşlıklar kimileri yeni dostluklar kimileriyse yeni aşklar...Peki bu arayışların sonucu ne oldu?Sonucunda mutlu mu olundu yoksa hüsrana mı uğrandı?Soru işaretleri arttıkça kafalar daha da karışıyor değil mi?Eğer sağlam arkadaşlar edindiyseniz,onların mutluluklarıyla mutlu olabılırsiniz.Verilen kararlar,yapılan güzel doğrular ve aptal yanlışlardır hayatımıza yön veren.En yakın arkadaşlarınızınsa kendınce yaptığı doğruları vardır.Siz ona saygı duymak zorundasınızdır,isteseniz de istemesenizde.Onun iyiliğini düşünürsünüz hep.O da sizinkini düşünür elbette.Zaten gerçek dostluk da budur.Benım gerçek dostlarım var ve onların mutlu olmalarıyla mutlu olabiliyorum.Umarım bu mutlulukları hiç bozulmaz,hep beraber mutlu oluruz.Mutluluğu düşünürken bunlar geldi aklıma.Sanırım mutluluğun ta kendisi dostluktur.Ya sizce ne? :)

24 Ocak 2010 Pazar

Hazır Mantıya Gel

Dun aksam saatlerınde telefonuma gelen bir mesaj heyecanlandırdı beni.Mesajın içeriği aksama plan yapmamam gerektiği hakkındaydı.Birkaç saat sonra detaylı bilgilendirme sevgili Onur ÜNVER arkadaşımdan geldi.Bu akşam Çağrı'larda ev yemeği yiyecekmişiz!Saat 20:00 civarı Çağrı'ların apartmanına giriş yaptım.Karşımda soğuk havanın verdiği titremeyle Onur duruyordu.Kısa bir hasret gidermenin ardından eve girdik.Acaba ne yemek var diye düşünürken bir de baktım ki hazır mantı ve hazır domates corbası...Güzel ev yemekleri cidden!!:)) Şaka bir yana her şey cok güzel görünüyordu.Ocağın başında da tabiki,yeteneklı insan Alican Aytekin vardı.Sofraya oturduğumuzda dikkatimi çeken yemekler değil,salataydı.Alican bizzat kendisi yapmıştı en doğalından en hakıkısınden mis gibi gorunen very delicious olan salatayı:) Çorbalarımızı içtikten sonra buz gibi olmuş mantımızı yemeğe başladık.Sosunu da iyi hazırlamıştı gercekten.Güzel bir yemeğin ardından topluca özlem giderdik.Sonra Çağrı ile Hüseyin'in o güzel video çekimlerini seyrettık.Gece de öyle gecti.Bi ara Burger King'e gidip biraz action yasadık o buz gibi havada ama sonuna kadar değdi:)Sabaha kadar Alican'la yaptığmız sohbet ise paha biçilemez cinstendi.Güzel bir geceydi.Sanırım yatma vaktim geldi ve de geçiyor.Çünkü yarın 2.dönem başlıyor,haydi hayırlısı.

21 Ocak 2010 Perşembe

Uyuşuk Tatilin Uyuşuk İnsanı

İki hafta tatil dediler,iyi dedik hoş dedik geldik Aliağa'ya.Ee sonra?Sonrası boş valla.Hiçbir arkadaşımın burda olmaması,beni bütün gün evin içinde uyuşuk ve de tembel bir şekilde oturmaya itti desem yeridir..Günlerim ev süpürmekle,yemek hazırlamakla ve bulaşık makinesi boşaltıp yerleştirmekle geçti.Herkes okullarından daha yeni yeni evlerine dönmeye başlarken,bızım sevgılı okulumuz pazartesi günü 2.dönemin temellerini atıyor..Bomboş geçen bir tatilin ardından insanın okulunu özlemesi artık bana normal geliyor.Yarın Hatay'a dönüyorum.Haftasonunda da cıkıp biraz dolaşsam,belki bir de sinema yapsam hiç fena olmaz aslında.Avatar'a hala gidemedim.Gidenler cok memnun ve keyif almışlar.Bilim kurguyla pek aram olmaz ama bir de ben gidiyim bir göreyım nasılmış :)

20 Ocak 2010 Çarşamba

Aliağa Petkim'den Büyük Zafer !

Saat 11 civarı uyandığımda aptal rüyalarımın hala etkisindeydim.Ilık bir duş aldıktan sonra Özhan'ı beklemeye başladım.Adam yıllardır izmir'de oturmasına rağmen,Çiğli'den sonrasını hiç görmemiş.Bayraklı üst geçidi dün gece belki 10 kere anlatmışımdır.Sonunda bulmuş ve Aliağa arabalarına binmiş.Yol boyunca bana gördüğü bütün fabrika,mağaza,benzınlık gıbı yerlerın ısımlerını mesaj olarak attı.Nası bir amacı olduğunu hala anlamış değilim.Neyse sonunda geldi ve Aliağa Petkim-Pınar Karşıyaka basketbol müsabakasına doğru yola cıktık.Amacımız otostop çekip 2.5'tl dolmuş parasından kurtarmak ve action yaratmaktı.Gerçi 5 dk'lık bir yolun nesi action ama çekmeye başladık işte.Hava soğukluğu hevesimizin içine etti ve gelen ilk dolmuşa bindik.Maça geldiğimizde 300 kadar Karşıyaka'lı taraftarda takımlarını desteklemeye gelmişti.Küçük çapta çiçek merasiminin ardından maç başladı.Heyecanlı giden mücadelenin galibi son sanıyelerde bellı oldu ve Aliağa 78-72 maçtan galip ayrıldı.Maç boyunca karşılıklı tezahüratların centilmence olması ve İzmir'in takımlarının İzmir adına güzel şeyler yapması maalesef maç sonuna yansımadı.Aliağa'lı taraftarlardan bırkac kendını bılmez,Göztepe atkısı açıp ksk'lı taraftarları tahrik edince,ksk'lı taraftarlarında yenilginin verdiği hırs ile ufak çapta bir kargaşa yasandı.Ama Ksk'lı taraftarların salonun koltuklarını kırıp sahaya atması gercekten ayıptı.Yakışmadı,hem de hiç yakışmadı.Güzel bir maçtı,özhan da ilk defa bir basketbol maçını yerınde izlemış oldu.Keyif aldık anlıyacağınız.Şimdi bizim evdeyiz oturuoz öyle bırazdan,eve gelmeden önce aldığımız abur cuburlara yüklencez,haydi geçmiş olsun =)

19 Ocak 2010 Salı

Bir Blog Böyle Doğar

Bu son günlerde hayatım çok monoton olmaya başlamıştı.Biraz değişiklik yapmam gerektiğini düşünüp yaklaşık 8 aydır uzattığım saçlarımı 2 hafta kadar önce kestirdim.Çevremdeki insanların hemen hemen hepsi saçlarımın yeni halini beğendi.Beğenilmek güzel bir duygu hakkaten.İnsan mutlu oluyor.Bir hafta bu heyecanla geçti gitti.Üç gün önce doğum günümdü.Hatırlanmak da beğenilmek kadar güzel bir duygu.Tabi hatırlamasını beklediğin insanların hatırlamaması ya da o insanların bir kısmının sadece ''doğum gunun kutlu olsun Anıl,nice yaşlara..'' diye facebook sayfamdaki duvarıma yazması benı okadar da mutlu etmedi açıkçası.Yani daha özel şeyler yazmasını beklediğim,geçmişte okadar güzel anılar paylaştığım insanların kısa bir doğum gunu mesajı yazması açıkçası beni üzdü.''Hiç yazmasalar daha iyiydi'' diyesi geliyor insanın.Ama benım için özel şeyler yazan insanlara da gercekten cok teşekkur ederım cok mutlu ettiler beni.Hayatımda bir sürü insan var ama bana kimin ne kadar değer verdiğini böyle günlerde daha iyi anlıyorum.Sekiz gündür Aliağa'ya takılıp kaldım.Bütün gün internetteyim ve gerçekten çok sıkılıyorum.Bugun Tuna diye bir arkadaşımla konuşurken,bana bir blog açmamı önerdi.Her şeyini orada paylaşıp hem de içimi rahatlatabileceğimden bahsetti.Kafama da yattı hani.Bende durmadım bir şeyler karaladım işte.Böylece ilk yazımı da yazdım.Umarım yazılarımdan keyif alırsınız,şimdilik benden bu kadar :)