Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Şubat 2011 Salı

Yanlış İnsanların Yalnız Adamı

Karanlık bir odada yatağında sessizce yatıyordu. Üzerini sıkıca örtmesine rağmen, o hala çok üşüyordu. Gecenin karanlığını aydınlatan şimşekler ve gecenin sessizliğini bozan yağmurun camlardaki kasvetli sesi onu daha da çok korkutuyordu. Korkularını yenmeyi öğrenemeyen adam çareyi başını yastığının altına saklamakta bulsa da, camlarda oluşan çirkin siluetlerin çığlıklarıymış gibi duyuyordu o derinden gelen sesleri. Terkedilmiş ruhların, yalnızlıklarını teker teker anlatırcasına haykırıyordu adeta gökyüzü. Tek başına olmasıydı belkide onu bu kadar korkutan ve acı veren. Hastalığını unutturup, yalnızlığına kahreden. Çünkü kalabalık ve şevk dolu geçen hayatının son dönemlerinde cok yalnız kalmıştı. Bugün varolup, yarın olmayan insanlar arasında gecen ömründe ilk defa kendini bukadar çaresiz hissediyordu. Ölüme giderken yalnızdı, hem de çok yalnız. Dostları, akrabaları, arkadaşları hiçkimsesi yoktu yanında. Yanlış insanların, yalnız adamıydı artık o.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Ağırdan Satarken..

Bazen yazıp yazıp sileriz. İçimize atarız, söylemek ıstedıklerımizi, duygularımızı. Farklı farklı hayatlar kurarız en derinlerimizde. Belki de gecenin bir vaktinde kalkar ve o içimize attıklarımızı düşünürüz. Kendimizi en güzel şekilde kandırırız. '' İyiki konuşmadım onunla '' , '' Bu sefer ilk o yazsın.'' , '' O yazmadan asla '' gibi cümleler kurarız. Ağırdan satma işlemi başarısız olunca da keşkelere ve pişmanlıklara sığınırız. Oysa karşı tarafın ne düşündüğünü, ne istediğini asla öğrenemeyiz. Gurur mu aşk mı paranoyası içinde, kaçıp kovalananları oynamaya çalışırız. Oysa kaçarken arkamıza bakmayı hep unuturuz. Ya kovalamazsa; hesabını hiç düşünmeyiz. Önümüze bakarken cebimizden düşenleri farkedemeyecek kadar aptal oluruz.
Pişmanlıklarımızdan dersler cıkaracağımıza, hep sınıfta kalıp aynı dersi almaya devam ederiz.

4 Şubat 2011 Cuma

Kıskançlık ile Ayrılığın Denklemi.

Kim daha kıskanç? Erkekler mi? Yoksa kadınlar mı?Kıskançlık cinsiyete göre değil, karaktere göre endekslidir aslında. Birisi tarafından kıskanılmak her insanın hosuna gıder. Tabii bunun dozu fazla kacarsa, iş farklı durumlara sebep olabilir.Ayrılıklar getirebilir bazen, ufak tefek bir olay büyür, büyütülür. Aslında hiç söylemek istenmeyen ama o sinirle ağızlardan çıkan kırıcı kelimeler, yorar karsımızdakileri .Ağır gelen o kelimelerin altında eziliverirler hiç ummadıkları anlarda. Pişman olup, kırılan kalpleri onarmak istediğimizde ise, hep ertesi günü bekleriz. Sıcağı sıcağına üzerlerine gitmememiz için olayı bilen dostlarımızdan tavsıyeler alırız. Peki o bir günde, görüşülmeyen o günde, o ne yapar? Tek başına, belki evin bir köşesinde, belki de bir deniz kıyısında. Düşünür insan,neden dıye. Geçmişi getirir aklına ,hayaller, anılar, fotoğraflar tüm olup bitenler.. Dozunu ayarlayamadığımız küçük bir kıskançlık bir anda kocaman bir sorun halini alır. Mutsuzluğun sessiz çığlıklarını ise kulaklarımızda değil, kalbimizde hissettirir bizlere. Kırılan bir kalp, karışık bir akıl, loş bir ışıkla, alkolün damarlarında dolaşmasıyla avunmaya çalışır iste o bir günde. Ve sen ondan uzakta, elin telefonda ama aklında pişmanlıklarınla arayamazsın onu. Bir günün ardından ise,ona gidersin affedilmek umuduyla. Belki seni affeder ama asla unutmaz,unutamaz bir şeyi. Ya bunun tekrarı olursa? Ya yeninden aynı acıları çekersek?Bu sorular artık onun aklının bir köşesinde olacaktır hep. İşte kıskançlığın ağır basıp, ayrılık ile kurduğu denklem de böyle bir şeydir.